10 Ağustos 2010 Salı

KANSERE SİKTİR ÇEKEN ADAM



Bogdan Tanjevic... Eminim bir çoğunun aklına, karakteristik soyadından dolayı, "Yugoslav bir adam" düşüncesi dışında bir şey getirmiyor bu isim. Ama başta ülkesi Karadağ, İtalya, Fransa, Sırbistan ve Türkiye olmak üzere basketbolla ilgilenen herkese, çok şey ifade ediyor.

1947, Karadağ doğumlu bu adam, gerçek bir Avrupa Basketbolu efsanesi. 2004'ten itibaren Basketbol Milli Takımımızı çalıştıran ve 2007'den itibaren de aynı zamanda Fenerbahçe Basketboltakımının da koçluğunu yapan bu adam, Türkiye'ye gelen nadir "en iyi"lerden biri. Nedir bu "en iyi"? 2004 yılında Milli Takımın başın geldiğinde, Avrupa'nın en iyi koçu dendiğinde bu adam geliyordu akla.Ki oydu zaten. İtalya Milli Takımını Avrupa Şampiyonu yapmış, Avrupa'nın en iyi liglerinde şampiyonluk görmüş bir adamdı. Şaka gibiydi ama geldi işte Türkiye'ye.



Sertti. Gülmüyordu. Oyuncularıyla arası iyi değildi. Basına röpörtaj vermiyordu. Kötü giyiniyordu... Aslında iyi bir insandı ama başarı için tavizsiz disipline tapıyordu ve de tüm despotluğu bundandı. Rocky'nin ihtiyar koçu Mickey gibiydi. Duygularını gizli yaşıyordu. Eski modaydı. Tüm Avrupalı koçlar Amerikan tarzı, şova ve hücuma dayalı oyun mantığını benimsemeye başlamışken, O, herkese inat, inandığı, hayat tarzı haline getirdiği "mücadele" huyundan asla vazgeçmiyor, Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, Serkan Erdoğan gibi Avrupa Basketbolu'nun sayılı hücumcularının olduğu bir takımı, "savunma takımı" yapıyordu. Başarılı da oluyordu. 2006 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda, NBA yıldızlarımız Hidayet ve Mehmet yokken, takımı Dünya 6.'sı yapıyordu. 2009 Avrupa Şampiyonası'nda ise 8. Kimine göre de başarısızdı.

5 ay önce, 2010 Mart ayında, kolon kanseri olduğunu açıkladı Tanjevic. Her ne kadar alışkın olsa da insanoğlu kanser haberine, şok olmadan edemiyor işte... Neyse, tedavisi gereği önce Milli Takım'daki görevine, sonrasında da Fenerbahçe'deki görevine ara verdiğini açıkladı... Kendisine olan antipati o kadar büyüktü ki, bu haberin ardından "oh" çekenler bile vardı. O derece kötü geliyordu bir çoğuna oynattığı oyun..



Hastalığını kabullenerek, çalışmalarını bırakıp, sessiz sedasız tedavisini görmeye karar verdi Tanjevic. Fenerbahçe Spor Klübü sözleşmesini fesh etme kararı aldı ve web sitesinin anasayfasından teşekkür ederek uğurladı koçunu. Çok daha derin bir bağa sahip olduğu Milli Takım yetkilileri ise, takımdan koparmaya yanaşmadı, 6 yıllık koçlarını. Türkiye'nin ev sahipliği yapacağı 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'da başımızda Tanjevic olacak dediler. Tedavi sürecinde, yerine, yardımcısı Nihat İziç bakacaktı. Baktı da. Derken, 2010 - 2011 sezonu için İtalyan devi Roma'dan Sportif Direktörlük teklifi geldi. Gördüğü üzere, hayat, kansere rağmen plan yapmasına, hayaller kurmasına izin veriyordu...

Fakat O'nun aklında ne kanser, ne Fenerbahçe'den "hastalığı yüzünden" gönderilişi ne de Roma'dan aldığı teklif vardı. Tek düşündüğü 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası idi. 6 yıldır, emek verdiği, yatırım yaptığı, başarısızlıklarını üstlendiği, Türkiye'nin altın jenerasyonu; Hido, Semih, Ömer, Kerem ve Ersan ile bu şampiyonayı kazanmak istiyordu ki gerek kadro gerekse de seyirci avantajıyla, Amerika'nın ardından, şampiyonanın en büyük adayıydı...

Önce doktorlarıyla, sonra federasyonla konuştu. "Tedavimi şampiyona sonrasına erteledim. Takımımın başındayım" dedi. Henüz kimse kanser şokunu atlatamamışken, tedavisini ertelemesinin verdiği ikinci şoka girdi.

Erken tanı ve erken tedaviden başka bir kurtuluşu olmayan bu illete karşı, tedavisini erteleyip, 6 yıllık emeğinin meyvelerini almayı seçti. Yaşama arzusu, kazanma hırsı, hayalleri ve hayatını adadığı basketbola olan aşkından dolayı... Belki de böyle bir fırsatı bir daha göremeyeceğini düşündü.



Şimdi ben bu yazıyı niye yazdım? Bu durumun, kanser denen ve başta tüm tıp dünyası olmak üzere bütün insanlığın ayıbı olan illete verilmiş; en fantastik, en sıradışı ve en "yaşam" dolu cevap olduğunu düşünüyorum. Milyonlarca insan kanseri yendiğini söylüyor zira tam yayılmamışsa vücuda bu illet, yenebiliyorsunuz onu. Ama bu başka türlü bir galibiyet. Geyik bir minibüs arkası yazısında der ya hani; "uçurumun kenarında da olsan, sırf ibneliğine gülümse" diye, işte aynen öyle bir durum bu. Ve istiyorum ki, bu adamın, onurlu, gururlu, cesur, hayat dolu mücadelesine, bu yazıyı okuyan herkes bir şekilde tanık olsun. Ailesine, dostlarına, sevdiklerine ızdırap, kendisine "hayat" veren bu karar; hayatın, yaşamanın değerini anlayamayanların, mutsuzluk ve umutsuzluktan ibaret karanlık dünyalarına doğan tünel ucu ışığı olsun.

Koçun vücudu bundan sonra ne kadarına dayanır bilmiyorum. 3 gün, 3 ay, 3 yıl, 30 yıl... Umrumda da değil. Zira yaşadıkları, yaşattıkları, başardıkları ve hayata karşı duruşuyla, bence yüzyıllar boyu yaşayan masal ve roman karakterleri kadar bir yeri hakediyor tarihte. Ya da tarihe koyayım, benim için daha şimdiden çok büyük bir yerdedir Bogdan Tanjevic.

2010 Avrupa Şampiyonası 29 Ağustos'ta başlıyor. Siktir edin basketbolu. İnsanlık tarihinin en iddialı yaşama sevinçlerinden birisine tanık olmak istiyorsanız, Basketbol Milli Takımımız'ın başındaki bu adamı takip edin. Artık eskisi kadar hoplayıp zıplamasına, kızmasına, bağırmasına izin vermese de hastalık, yine kenarda, Hido'ya ya da Keremler'den birine bağırırken görebilirsiniz bu bu tıknaz, ak saçlı ve de asabi adamı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Dünya ikincisi?