30 Mart 2010 Salı

FREUD DİYE BİR ŞEY YOKTUR



sen beni öpersen belki de ben fransız olurum.
şehre inerim bir sinema yağmura çalar,
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür,
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır.
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi,
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin,
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin.

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur.
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek,
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim,
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak.

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim.
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma,
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün,
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.


Ah Muhsin Ünlü

29 Mart 2010 Pazartesi

PAZARTESİ



"dünyanın en uzun günü 21 Haziran'dır" deyu öğretirler ya çocuklara okullarda... onların hepsinin yalanını sikeyim ben.

dünyanın en uzun günü, herhangi bir Pazartesi'dir. ay, mevsim, farketmez. aksini iddia edeni 76 yerinden hunharca bıçaklarım. yanlış bilgi vermeyin çocuklara okullarda.

hayır o göt benim değil.

28 Mart 2010 Pazar

RUH



f.bahçeli yönetici: çek açık. ne kadar istediğini sen yaz metin.

kral: bizi sevenlere ihanet etmeyelim baba...

27 Mart 2010 Cumartesi

26 Mart 2010 Cuma

NATALIE PORTMAN




eğer bu hatun kişisi insansa, bizim etrafımızdaki kadınlar ne?

96 MTV EUROPE MUSIC AWARDS



bundan tam 14 yıl önce. metallica "load" u yeni release etmiş. metallica fanları isyanda! sokaklara dökülmüş, protesto yürüyüşleri falan yapıyorlar. zira four horsemen, kendi sound'ının tamamen dışına çıkıp "mama said", "bleeding me" gibi şarkılar yapmış ve de "muster of puppets"a, "sad but true"ya alışmış bünyelere; "nooluyo amına koyim bu metallica mı lan" dedirtmiş..

neyse. onca gürültü, patırtı, eleştiri, bok atmaya, falana filana rağmen,1996 mtv europe music awards'a, her yıl olduğu gibi, yine aday gösteriliyor bu insanüstü adamlar. dal tabi ki rock. pop olacak değil ya. o kadar da değil haha. sikerler adamı valla.

gece o sene ingiltere'de yapılıyor. klasik yağmurlu bir ingiliz sonbaharı. bizim elemanlar, törenden önce sahneye çıkıp bir kaç şarkı söyleyecek. mtv anasının gözü tabi, biliyor bu heriflerin bir manyaklık potansiyellerinin olduğunu dolayısıyla da programdan önce sahnede hangi şarkıları söyleyeceklerine dair bir anlaşma yapıyorlar. anlaşmaya göre; "load" albümünün çıkış şarkısı "king nothing" söylenecek. ekran başındaki izleyiciler ve stüdyodakiler keyifli bir gece yaşayacak, sonra da herkes mesut mutlu şekilde evlerine dağılacak..

neyse gece başlıyor. ön sıralar celebrity dolu. arkalarda ingiliz metallica fanları falan. sunucu lavuk sunumu yapıyor; "and nooow metallliiiiicaaaaaaaaaa" diye. james her zamanki o yavşak gülüşüyle giriyor sahneye. her şey olağan.. mikrofonu düzeltiyor, o meşhur tükürüğünü atıyor ve de gözlerini ön sıradaki sosyete/ünlü karması davetlilere diktikten sonra şarkıya başlıyor:

i got something to say (bir kelamım var ey dostlar)
i killed your baby today (bugün bebeğininizi katlettim)
and it doesn't matter much to me as long as it's dead ( ve öldüğü için, umrumda bile değil)

well i got something to say (daha bitmedi a canlar)
i raped your mother today (bugün annenenize tecavüz ettim)
and it doesn't matter much to me as long as she spread (ve ayrık! olduğu için umrumda bile değil)

herkes birbirine bakıyor.. napıyor bu deliler diye. zira metallica anlaşmayı bozuyor ve misfits adlı punk grubunun bu rahatsız şarkısını söylüyor. zoraki gülüşlerle durumdan keyif alıyormuşculuk oynuyor ön sıradakiler. arkadaki sağlam metallica fanları zevkten kudurmak üzre..

herkes, "metallica işte canım aykırılık yapacaklar normaldir bunlar" derken, asıl filmi kopartan şarkıya başlıyorlar:

-çeviri fazlasıyla serbest-

i've been here, i've been there (orada, burada.. görmediğim yer kalmadı)
i've been every fucking where (amına koydum dağların taşların, her yeri gördüm)
so what, so what? (nooldu yani, ne oldu amına koyim)
so what, so what, you boring little cunt! (ne, ne söyle bana seni sik kafalı)

well, i fucked a queen, i fucked fuck (bir kraliçe siktim, bir sik(!) siktim)
i've even sucked an old man's cock (yaşlı bir amcanınkini … -burayı ben bile yazamıyorum)
so what, so what? (nooldu yani, ne oldu amına koyim)
and i fucked a sheep,i fucked a goat (ve bir koyun siktim, bir de keçi –yuh! fanteziye bak-)

seyirci, sunucu, mtv, reji.. hepsi iptal.. mtv yayını kesemiyor zira yayın canlı! paşa paşa izlemek ve de izletmek zorunda kalıyorlar metallica'nın kendileriyle geçtiği bu taşşağı.

program bitiyor. ödülü smashing pumpkins denen popçulara veriyorlar. metallica olayın farkında. bu salak ödülün, bir öneminin olmadığının ve de asla adil olmadığının bilincinde. zira kimin patronlarla daha iyi ilişkisi varsa, kim mtv çağırdığında koşuyorsa, kısacası kim daha yavşaksa o alıyor bu tip ödülleri.

programdan sonra; "geceye gelenler o kadar bayıktı ki, onları uyandırmak istedik. sıkılmıştık! zaten bu tip bir şeyi yapabilmek için günlerdir birbirimizi gaza getirmeye çalışıyorduk" açıklamasını yapıyor grup...

metallica - büyüksünüz.
mtv müzik ödülleri - bi sikime yaramaz.

25 Mart 2010 Perşembe

THE "WHISKEY IN THE JAR" FRANCHISE



THIN LIZZY - Rest in Peace Phil Lynott

RICHARD ALPERT


RICHARD ALPERT 1867


RICHARD ALPERT 1954


RICHARD ALPERT 1956


RICHARD ALPERT 1973


RICHARD ALPERT 1980


RICHARD ALPERT 2000


RICHARD ALPERT 2006


- Richard'ı 12 yaşımdan beri tanıyorum. bir şey bilseydi, söylerdi.
- demek çocukluk arkadaşısınız.
- ben çocuktum. ama o değildi.

24 Mart 2010 Çarşamba

"FEER" BİR HAYAT



yoksa birden fazla siyah ceketin; çoksa, çoğalıyorsa gittiğin cenazeler yıllar geçtikçe. camiiden çıktığında yakandan alıp da cebine koyduğun rahmetlinin fotoğrafını ne yapacağını bilmiyorsan, sadece eş dost akraba değil; sevdiğin ama tanımadığın insanların da cenazesinde son bir veda ediyorsan; artıyor bu iğne delikleri. hani bazı kumaşlar tutmuyor da o delikleri, bazıları tutuyor işte. delik deşik oluyor siyah ceketin sol yakası. iğne deliklerine bakıp hangisi hangi cenazeden diye de çıkartamıyorsun anasını satayım.

ölüyorlar,
delik deşik oluyorsun,
hem siyah ceketin
hem de sen..

aslında alıntıları sevmem. ama ölümü ve cenaze törenlerini bundan daha iyi resmeden bir yazı daha görmedim. teşekkürler Aceto.

22 Mart 2010 Pazartesi

YAŞAMAK ÖLMEKTİR



james, otobüs kazasında, yanı başında ölen cliff'in ardından, yaşamanın aslında ölmek olduğunun altını çiziyor:

bir adam yalan söylediğinde, dünyanın bir kısmını katleder.
bunlar; insanların yanlışlıkla "hayat dediği" solgun ölümlerdir.
tüm bunlara tanık olmaya artık dayanamıyorum.
kurtuluşun krallığı beni eve götüremez mi?

to live is to die - metallica

20 Mart 2010 Cumartesi

DIDO & CAPO



"if you are going to sing a Dido song, you have to get yourself a capo".


while working on "Thank You" from Dido.

18 Mart 2010 Perşembe

D10S





bu sabiler ne 86 meksika'yı izlediler, ne de diego'nun napoli günlerini. hani akranlarına bir adet bilgisayarın düştüğü ülkelerde de yaşamıyorlar ki, youtube falan karıştırıp, compilation videolarından gördüler diyeyim.. o zaman tanımadıkları bir insana, bu denli samimi sarılmalarının ne gibi bir açıklaması olabilir?. bence bi açıklaması yok. maradona işte..

İLGİNÇ ŞEYLER OLUYOR.



Roger Lemerre - 2000 Avrupa Şampiyonu Fransa Milli Takımı'nın teknik direktörü. 2009 - 2010 sezonunun 2. yarısından beri, dünyanın en sinir bozucu adamlarının; Melih Gökçek ve oğlunun yönettiği Ankaragücü'nün başında.




Jose Couceiro - Avrupa Şampiyonu Porto'nun, Jose Mourinho'dan sonraki teknik direktörü. Yaklaşık 2 senedir Gaziantep'te, ailesinden ve arkadaşlarından uzakta yaşıyor ve verdiği demeçlere göre de çok mutlu.




Thomas Doll - Hamburg ve Borrissia Dortmund'u çalıştırmış bu cool adam, 1 sezondur Gençlerbirliği'nin başında.




Frank Rijkaard - Hollanda Milli Takımını çalıştıran, Barcelona ile La Liga ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan, Milan efsanesi, namı değer "Kadife Ayak", Galatasaray'ı çalıştırıyor. üstelik bir diğer Hollanda efsanesi Johan Neeskens ile birlikte. ikisi de her fırsatta, İstanbul'a olan aşklarından bahsediyorlar.

15 Mart 2010 Pazartesi

AHAHAAA


Jeff Van Gundy



Serhat Ulueren

benziyolar lan.

12 Mart 2010 Cuma

SUE ADINDA Bİ ÇOCUK - SERBEST ÇEVİRİ



johnny cash - a boy named sue - 1969

üç yaşındaydım, babam evi terk etti,
pek de bir şey bırakmadan annemle bana,
boş bir içki şişesi ve de eskimiş gitarından başka.

bırakıp gittiği için suçlamadım
çünkü bu, yaptığı en kötü şey değildi,
asıl kötü olan, gitmeden bana "sue" adını vermesiydi.

yaptığının komik olacağını düşünmüş olmalı,
millet bana bakıp bakıp gülüyordu,
anlamıştım ki, hayat boyu bununla uğraşmak zorunda kalacaktım.

kızlar güldü, utanıp kızardım,
erkekler güldü, kafalarını kırdım,
dedim ya, hayat "sue" adında bir çocuk için hiç de kolay değildi.

derken hızla büyüdüm, sert bi adam oldum,
yumruklarım sertleşti, kafam daha iyi bastı,
utancımı gizlemek adına şehirden, şehre dolandım.

ama aya ve yıldızlara yemin ettim,
bütün batakhane ve barları tarayacak,
bana bu korkunç ismi veren herifi öldürecektim.

temmuzun ortalarıydı, Gatlinburg'daydım,
kasabaya yeni varmış, boğazım kupkuruydu
biraz kafayı çekmek iyi olur diye düşündüm.

çamur içindeki bir sokağın eski bir barında,
şu masada kağıt oynayan ada… aha lan burada!
bana Sue adını veren yavşağı buldum sonunda.

anladım hemen bu yılanın benim sevgili babacığım olduğunu,
annemde kalan yıpranmış bir resminden,
ve de yanağındaki yara ve şeytan gözlerinden!

büyümüş, iki büklüm olmuş, çökmüş ve yaşlanmıştı,
suratına baktım ve kanım dondu,
ve dedim ki; "BENİM ADIM SUE", "NASIL GİDİYOR BAKALIM", "ŞİMDİ ÖLECEKSİN"!

kafasına kafasına delice vurdum,
yere düştü, öylece baka kaldım,
şaşkınca bakarken, cebinden bıçağını çekip, kulağımdan bir parça kesti.

ama ben de dişlerinin ortasına sandalyeyi geçirdim,
beraber duvardan sekerek sokağa uçtuk,
çamurun, kanın ve de biranın içinde vuruşuyorduk.

daha sertleriyle kavga etmişliğim var da,
ne zaman olduğunu hatırlamıyorum,
katır gibi çifte atıp, timsah gibi ısırıyordu.

tebessüm ederek küfrettiğini duydum,
elini silahına attı ama ben çoktan çekmiştim,
birden bana baktı ve gülümsedi.

dedi ki: evlat, bu dünya çok zor!
adam olmak öyle kolay iş değil!
ben sana yardım etmek için yanında olmayacaktım.

işte bundandır ki sana bu adı verip, veda ettim,
çünkü ya ölecektin ya da harbi bir adam olacaktın,
ki seni bu denli güçlü yapan da bu addı.

az önce sıkı bir kavga ettin,
biliyorum ki benden nefret ediyorsun ve öldürmek istiyorsun
ki öldürsen de seni suçlamam.

ama öldürmeden önce bi teşekkür etmelisin,
gözüpek ve sert bir adam haline geldiğin için.
çünkü sana sue adını veren o orospuçocuğu bendim!

boğazım düğümlendi, silahımı indirdim,
"babacım" dedim, "evlat" dedi!
bakış açım birden değişmişti!

şimdileri bazı bazı onu düşünüyorum,
el attığım her şeyi başarıyorum,
ama bir gün oğlum olursa,sanırım adını; bill ya da george koyacağım.
sue dışında herhangi bir ad! o addan hala nefret ediyorum!

10 Mart 2010 Çarşamba

APRENDIENDO ESPANOL



latin amerika'nın faceboook'una üye oldum. ispanyolca pratik için. 4-5 aydır gayet eğleniyorum bu sitede. önüme geleni ekliyor, bana gelen ekleme taleplerini de kabul ediyorum. "lola'cığım çok güzel çıkmışsın canım benim öpüyorum" yorumları bırakıyor, gelen yorumlara da; "sağol amigo, o senin güzelliğin" diyorum. hatta, geçen hafta, şili depremi üzerine bi taziye mesajı yayınladım, "türkler'in kalbi sizinle, şili halkı" diye. 50 tane yorum aldım üzerine.

kelime ezberlemek adına, inanılmaz işime yarıyor bu iş zira oturup tek başıma kelime falan ezberlemek gelmiyor içimden. ama bu kelimeleri yazıp, tekrar etmediğimden bi sikime de yaramıyor öğrendiklerim. işte bu yüzden, bundan sonra, mesajlaşma ve komentlerden öğrendiğim kelimeleri tek tek buraya yazacağım. tek tek.


cierra - kapat

ojo - göz.

quiero - istiyorum

pelo - saç

entiendo - anlıyorum canım. anlıyorum güzelim.

feliz ano - mutlu yıllar bebeeem.

comprende? - kapişşş?

corazon - kalp


bugünlük bu kadar. hasta manana!

ROCKY VILLIANS


Rocky, Rocky II - Apollo Creed - Carl Weathers



Rocky III - Clubber Lang - Mr. T


Rocky IV - Ivan Drago - Dolph Lundgren


Rocky V - Tommy Gunn - Tommy Morrison



Rocky Balboa (VI) - Mason Dixon Line - Antonio Tarver


bonusbonusbonusbonusbonusbonusbonusbonus


Rocky III - Hollywood Hogan - Hollywood Hogan

9 Mart 2010 Salı

NE GOLCÜYDÜ AMA



Davor Šuker

1984–1989 Osijek - 91 (40)
1989–1991 Dinamo Zagreb - 60 (34)
1991–1996 Sevilla - 153 (76)
1996–1999 Real Madrid - 86 (38)
1999–2000 Arsenal - 22 (8)
2000–2001 West Ham United - 11 (2)
2001–2003 1860 Munich - 23 (5)
Toplam 448 (199)

1990–2002 Croatia - 69 (45)

ROCKY, II, III, IV, V, VI



1976



1979



1982



1985



1990



2006

8 Mart 2010 Pazartesi

ERCAN TANER TOP 10




başlık top 10 ama ben 9 tane yazdım. çünkü aklıma sadece 9 tanesi geldi. hesap mı vercem lan. neyse. ben bu adamı seviyorum.

9 - alex! mükkkemmel bir gol! yok böyle bir gol! yok böyle bir gol! muhteşem, muhteşem, süper bir gol! sahalarda ender görülen bir gol kadıköy'de görülüyor, alex sambayı yapıyor! yok böyle bir gol sevgili futbolseverler! muhteşem, süper, harika bir gol bu!
27 ağustos 2005 fenerbahçe - samsunspor maçı

8 - dışarıyaaa! dışarıyaaa! dışarıyaaaa! dışarıya! dışarıya!!!!!
bi derbide, son dakikalarda çekilen bi şuttan sonra. hangi maç, hatırlamıyorum

7 - alman, italyan, ingiliz, ispanyol hiç farketmez, hiç farketmez! harikasın hakan şükür harika!
6 nisan 2000 galatasaray leeds - united maçı

6 - arapası, atkinson!
22 ekim 1995 fenerbahçe - galatasaray maçı

5 - hayrettin yapma...
17 ekim 1996 galatasaray - psg maçı

4 - sergen attı, şampiyonluk geldi!
25 mayıs 2003 beşiktaş - galatasaray maçı

3 - ümit... cezasahasına, hakan bir kafa gooooool!goooooooooo! işte bu! işte bu! hakan şükür! hakan şükür! hakan şükür! hakan şükür! işte bu! hakan şükür'ün bologna'daki imzası bu! hakan'ın imzası bu! işte hakan, bir kafa kogu(!), pagliuca ne olduğunu anlamadan topu ağlarında görüyor... süper bir kafa bu, harika bir kafa bu, hepimizi ayağa kaldıran bir kafa bu!
23 kasım 1999 bologna galatasaray maçı (hakan'ın, havada 72 saniye asılı kalarak attığı o insanlık dışı gol)

2 - hagi, kaleye baktı... bir çalım, nefis bir hareket, hagiii, hagii, hagiii, hagii! hagii! hagiiiii! hagiii! hagiii!... hagi!
11 ağustos 1999 rapid wien - galatasaray maçı

1 - hagi, nefis döndü yine. hakan kaçtı. hakan'a iyi bir pas... hakan şükür açı biraz dar ama, hakan sıyrılacak, hakan bir çalım, hakan çerçeveyi gördü, hakan vurdgoooeeeeeeöööğğğğllllll! goooooooooooooool! gol, gol, gol, gollll!!! kim attı? kral attı! hem de leeds'te, allen road'da! ingiltere'de kralın imzası bu, kralın imzası!!!
20 nisan 2000 leeds united - galatasaray maçı

5 Mart 2010 Cuma

BİTTİ GİTTİ



- “Acıtıyor mu hala” diye sordu.
- “Yok ya acıtmak değil” dedi. Çocukluğuna dair güzel bir anı hatırlar da o anı tekrar yaşayamayacağının kabullenmişliğiyle, tebessüm edip, iç çekersin ya, öyle hissediyorum işte aklıma geldikçe...
- Nedir hatırladıkların peki?
- Detaylar… Sadece detaylar geliyor gözümün önüne.
- Nasıl detaylar?
- Gayet basit, anlamsız, önemsiz detaylar… Gri lacivert spor ayakkabıları mesela... Gitmesinin ardından aynını kendime aldığım kot pantolon ya da… Tırnaklarının ince gözükmesi için, oje sürerken, yanlardaki oval kısımları çıplak bırakması gibi, benden başka kimseye bir şey ifade etmeyen detaylar...
- Hmmm. Anlıyorum.
- Biraz önce koymuyor dedim ya, şimdi böyle birisine anlatınca özler gibi oldum sanki. Kokusu geldi birden burnuma.
- Konuşmayalım üzüyorsa...
- Yok ya iyi geldi anlatmak. Üzülmek değil zaten bu. İlk başta dediğim gibi, özlem sadece. 4 yaşındayken, seni en çok mutlu eden oyuncağa, bugün yine dokunmak istemenden çok da farklı değil.
- Alışık olduğumuz, filmlerdeki aşk hikayelerine benzemiyor o zaman.
- Filmlerdeki aşk hikayeleri?
- Bilmem. Sweet November mesela. Gerçi öyle bir son sezmedim ben anlattıklarından. Ya da Leon. İmkansız aşk havaları gibisinden?
- Hayır. Kötü bitmedi. İnsanların çok fantastik bulduğu “severek ayrılma” durumu söz konusuydu. İlla bir filme benzeteceksek, gayet sıradan bir ilişki, hakim olan gri ton ve son sarılmanın havaalanında olmasından dolayı, Garden State diyebiliriz. Tek bir fark var tabi, ne ben bir telefon klübesinde herkesten gizli ağlıyordum ne de o uçağı terk edip yanıma gelmişti.
- Orda sona erdi öyle mi?
- Evet.
- Öylece.
- Öylece.
- Bi daha gö…
- Hayır. İkincisi çekilmeyen bir filmin sonu gibi bitti. Ama “mutlu son”, “mutsuz son” derdi gütmeyen bir filmin sonu gibi. Biten bir hikaye, fon müziği eşliğinde akan “oyuncular” ve “teşekkürler” yazıları ve fade out ile yavaşça siyaha düşen bir son. Son işte.
- Bitti gitti yani.
- Bitti gitti.

SONISPHERE ISTANBUL


bazen başına, daha önce bahsetseler inanmayacağın türde bir olay gelir de, acayip mutlur olursun ya... müslümansan allah'a, katoliksen isa'ya, boca taraftarıysan maradona'ya teşekkür edersin hani. işte çooook uzun zaman sonra böyle hissediyorum bugün.

3-4 ay önce, festival'in durakları arasına Türkiye'yi de alacağı dedikodusu çıktığında ihtimal vermemiştim. zira sadece metallica'nın gelmesi bile olağanüstü olacağından, bi de üzerine, megadeth ve rammstein eklenince, biraz gerçek dışı geliyordu kulağa. bugün o olay gerçek oldu işte. kulağa gerçek dışı gelen bir şeyin, insanın ayaklarına gelmesi, insanoğlunun hayatında çokça yaşayabileceği bir şey değil. bugün bunu yaşıyorum işte...



bu festival, seyirci sayısı ve çalan gruplar açısından, woodstock'tan sonra, benim gördüğüm en büyük festival. sadece ve sadece (böyle bir gülben ergen albümü vardı, ne alaka amına koyim) kavgalı metallica ve megadeth'i aynı sahnede buluşturacak olması bile tarihe damga vuracakken, rammstein, slayer, antrax, manowar, alice in chains gibi grupların da sahne alması, festivali daha şimdiden efsane kılıyor...



ben saha içi kombine alıcam. geçen metallica konserini tribünde izlemiştim. bu sefer sahaya inmek istiyorum. kombine almama rağmen de, sadece; metallica, megadeth ve rammstein'ı izleyeceğim. diğer gruplarla işim olmaz. belki arada, mainstream'i beklerken izlemek durumunda kalabilirim o başka.

james hetfield, dave mustaine ve till lindemann. gerçekten bütük adamlar bunlar. bu adamları sadece müzikal anlamda değerlendirmek büyük kayıp olur. edebi ve felsefi olarak da bi göz atmak lazım hayatlarına. sahnede kükreyen, ortalığın amına koyan, gitarı ağlatan bu adamların aslında ne kadar derin olduklarını görmek, insana kendi hayatını sorgulaması konusunda güzel bir fikir veriyor...