2 Ocak 2010 Cumartesi

LUCID DREAMING



yapmayın... etmeyin...

uğruna çok okudum, çok emek verdim, çok sabrettim. tam; "sikerim lan kolpa bu olay" deyip, umudumu yitirmişken, 6. ayda bana "cöö" yaptı.

sıradan bir haftaiçi gecesiydi. yatağa girdim. bir 10 dakika falan rıdvan dilmen & güntekin onay geyiği dinledikten sonra, hafiften uykuya dalar gibi oldum. rıdvan'ın klişe yorumları eşliğinde sağa sola kıvranırken yatakta, açık olan pencereden içeri giren adamın soluk alma sesiyle irkildim. evet, adamın birisi penceremden (4. kattayım) odama girdi. bildiğin girdi lan. ellerini gördüm önce. sonra büyük bi gayretle bütün vücudunu içeri çekti. nasuh mahruki sanki amına kodumun oğlu. ben olayın rüya olmadığının o kadar farkındayım ki, taaa çocukluktan beri kurguladığım; "eğer bir gün eve hırsız girerse, uyuma numarası yapmak en mantıklısı" planını uygulamaya soktum. hareketsiz bir şekilde uyuyormuşculuk oynamaya devam ettim. eleman odada bir süre anlamsız bir şekilde dolandı ve ben onu izledim. bildiğin izledim lan! first person shooter oyunlarda, "c" ye basar, adamını kuşbakışı izlersin ya, ha işte öyle. eleman odamı tavaf ediyor, ben onu izliyorum. kötü korkuyorum. o an yatağımla gözgöze gelip, yatağımın boş olduğunu görünce kanım donuyor ve muhtemelen beynim, anasını sikmeme daha fazla dayanamayacak oluyor ki; uyanıyorum.

evet ilk tecrübem böyleydi. muhtemelen zihnimin şahit olduğu en büyük korku buydu. oysa bu halta ilgi duymamın nedeni uçma duygusuydu. okuduğum bir çok lucid dreaming tecrübesinde uçmanın verdiği o tabiri imkansız hissi tatma hevesi vardı. elimde patladı bir nevi...

ikinci ve bu yazıyı yazmama sebebiyet veren deneyimi ise dün yaşadım.

şartlanma bu haltın ilk maddesidir. oysa dün gece (sabah) yatağa girdiğimde lucid dreaming ile ilgili hiç bir şey düşünmedim ki ara ara istem dışı aklıma gelse de, ilk tecrübeden sonra bir daha asla ve asla şartlanmadım. sabah 5,30 falandı. yatağa girdim. uyudum. burnuma gelen burberry tender ile afalladım. o kadar yoğun alıyordum ki kokuyu... doğruldum ve kalktım. eski sevgilimle burun burunayım...

şimdi bu anlatmaya çalışıp da anlatamayacağım şeyi ancak long distance relationship tecrübe etmiş olanlar bilir. hani dışarda yürürken, aniden bi yere bakar ve onu orda görme paranoyası yaşarsın ya, bu o işte. başka bir ülkedeki sevdiğin, sen gayet yolda yürürken, birden karşına çıkıyor. anlatmak namümkün. anlamak da... o yüzden yazmıyorum.

kendi isteğimle bitirdiğim, ara ara tebessümle andığım, hala daha çok sevdiğim, kiminle olursa olsun, mutlu olsun diye temennide bulunduğum bu kişi, 2 gündür beni kanatıyor. ciddi canım acıyor. bitmişti herşey. gayet cooldum. olgun bi tebessümle anıyordum aklıma geldikçe. ama işte canlı kanlı gördüm. kokusunu aldım. her şey başa döndü.

bilimkurgu filmlerinin sonunda, dış ses çıkar ve; "insan zihni, denek olarak kullanmak için fazla tehlikelidir" minvalinde bir şeyler söyler ya hani. öyle söylemek istiyorum ben de.

bulaşmayın.

Hiç yorum yok: